9 Mart 2025 Pazar

DEVLET MALINDAN BİR LOKMA

Devlet malı deniz, yemeyen domuz... Peki ya biz? Yemediğimiz kesin, ama domuz olup olmadığımız ise tartışılır. Belki de biz, açlıktan hınzırlaşmış bir nesiliz. Adaletin terazisi bozuk, bizi hep eksi bakiye gösteriyor. “Yok mu devlet aşından bir lokma bize de?” diye soruyoruz, ama cevap gelmiyor. Meğer devletin aşı, sadece özel davetle dağıtılan bir ziyafet sofrasıymış. O sofrada yer kapabilmek için ya doğuştan torpilli olacaksın ya da ‘görev dolayısıyla’ Londra’da, Paris’te semireceksin. Bizim görevimiz mi? Tabii ki 'çalışmadan zengin olanları alkışlamak'!

Bakınız, bizler varız. Ama bizden bahseden yok. Pasaportlarda adımız geçmez, vizelerde karşılık bulmayız. Çünkü pasaport dediğin, paranın deri ciltlisi. Paran yoksa, kimliğin bile geçersiz sayılır. Zaten pasaporta ne hacet? Sınırları açsalar da biz çıkamayız; çünkü "gidenin yerine koyacak birini bulmak lazım" diyenler var. Onlar için biz istatistikten ibaretiz, bir grafik eğrisinin düşüş kısmında kaybolmuş birkaç rakam. Halbuki biz insanız, yahu! En azından, insan olduğumuzu düşünüyoruz.

Ama tatilimiz kuru bir göl, çorak bir toprak... Güneşin altında, çatlamış asfaltın kenarında gölgelenmeye çalışıyoruz. Üzerimizde güneşin alnında eriyen hayallerimiz, altımızda oturduğumuz taş kadar sert bir kader. Kusura bakmayın, sizinki can da bizimki patlıcan mı? İnanın, patlıcan olsak bile en azından közlenirdik, biraz lezzetimiz olurdu. Ama biz çiğ kalmışız, pişmemişiz, soğuk sofraya bile layık görülmemişiz.

Öyle bir noktaya geldik ki, artık çatal bıçak sesleri arasında sessizliği dinliyoruz. Birilerinin ‘tabakları silip süpürmesini’ izlemek bizim bayramımız oldu. Kendi payımıza düşeni beklerken, masanın altında kırıntılara razı olmuş bir nesle dönüştük. Çünkü hepimiz biliyoruz, pastanın tamamını yiyenler için biz sadece bir fondan ibaretiz.

Ve bu hikâyede en komik olan ne biliyor musunuz? Biz gülüyoruz. Kara mizah çaresizlerin silahıdır. Öyle bir gülüyoruz ki, dişlerimizin arasındaki açlığı bile görmüyorlar. Bizim sessizliğimiz, onların en büyük zaferi. Ama bir gün, o kahkahalarımız öyle bir yükselecek ki, sofradaki bardakları titretecek. O zaman göreceğiz, devlet malı deniz miymiş, yoksa sadece belli başlı yüzücülerin havuzu muymuş?

Bekleyin, bir lokma bile düşmese, bir gün masayı biz kuracağız. Ve o gün, çatal bıçakları sessizce değil, hak ettiğimiz gibi tokuşturacağız.


Meşhur bir laf vardır,
"Devlet malı deniz, yemeyen domuz" diye.
Yok mu devlet aşından bir lokma bize de?
İsimlerimiz geçmez hiç, pasaportlarda vize de.
Sizler tabii, görev dolayısıyla,
Londra’da, Paris’te…
Bizim tatilimizse,
Kurak, çorak bir toprak, kuru bir göl mü?
Kusura bakmayın,
Sizinki can da, bizimki patlıcan mı?

- Nejat Uygur

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Düşlerde Yaşayanlar Derneği

Bazı insanlar yaşamak için yaşar, bazılarıysa düşlemek için. Ben ikinci gruptandım — en azından öyle sanıyordum. Ta ki, sabah uyanmalarım bi...