Allah’ın "Hak ile yarattık" dediği bu kâinat, aslında sürekli bir var oluş ve yok oluş dengesinde. Kuantum çöküşü denen o anlık belirim, her saniye trilyonlarca kez tekrarlanıyor. Bir parçacık, bir atom, bir yıldız... Hepsi, ilahi iradenin "Ol" komutuna anında cevap veriyor. Bilimin "gözlem etkisi" dediği şey, belki de Rahman’ın "Her an bir şe’ndedir" ayetinin laboratuvardaki yankısıdır. Gözlemci olarak bizler, sadece veri toplayan robotlar değiliz; bilincimizle, bir anlamda yaratılışa tanıklık eden "şahitleriz".
Peki ya dolanıklık? Birbirinden ışık yılları uzaktaki parçacıkların anında etkileşmesi... Kur’an’ın "Allah’ın ipine sarılın" çağrısı, acaba bu kozmik bağlantıya da işaret eder mi? Belki de evren, göründüğünden çok daha "bir" ve bütüncül. Tıpkı bir ağacın kökleriyle dallarının gizli iletişimi gibi.
En çarpıcı olan ise özgür irade meselesi. Kuantum indeterminizmi, her şeyin önceden belirlenmediğini söylüyor. Kur’an’ın "dileyen iman etsin, dileyen inkâr" (Kehf, 29) ayetiyle bu bulgu yan yana konduğunda, insanın seçimlerinin anlamı derinleşiyor. Evren, katı bir determinizmle işlemiyor; içinde insana alan açan esnek bir dokusu var.
Bilim ilerledikçe, Kur’an’ın sonsuzluğa uzanan hakikatleri daha da görünür oluyor. "Onlar hiç düşünmezler mi?" (A’raf, 184) ayetinin çağrısı, bugün laboratuvarlarda yankılanıyor. Belki de gerçek keşif, mikroskopların değil, kalplerin odaklanmasıyla mümkün. Çünkü en nihayetinde, her şey O’nun "Ol" demesiyle var oldu... ve her an yeniden oluyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder