Anıl Can Oğuz’un Unutmanın İcadı tam anlamıyla bir zihin oyunu. Hafızanın bizi inşa eden bir yapı mı, yoksa içinde kaybolduğumuz bir labirent mi olduğunu sorgulatan bir metin. Hatırlamak bir tür lanet mi, yoksa unutuş gerçekten mümkün mü? Kitabı okurken, kendimi bu soruların ortasında buldum. Unutmanın bir icat olduğu fikri, ilk anda mantıklı görünse de, aslında insanın kendi doğasına karşı geliştirdiği bir savunma mekanizması mı? Eğer gerçekten unutabilseydik, bu kitap bu kadar derin bir etki bırakır mıydı?
Oğuz,
hatıraları bir yük olarak ele alıyor ve bu yükün altından kalkmaya çalışan
insanları anlatıyor. Ancak bana göre hatırlamak, sadece bir geçmişi taşımak
değil, aynı zamanda kim olduğumuzu da belirleyen bir şey. İnsan hatırladıkça
var olur, ama bazen hatırlamak bir işkenceye de dönüşebilir. Geçmişiyle
barışamamış bir zihin, unutarak mı özgürleşir yoksa unuttuğunu sandığı şeylerin
gölgesinde mi yaşar? Kitap tam da bu noktada vurucu bir yere temas ediyor:
Unutmak, sandığımız kadar kolay değil. Çünkü unuttuğumuzu düşündüğümüz şeyler, bir
gün mutlaka geri dönmenin bir yolunu buluyor.
Okurken,
kendi hayatımdan kaç kez unutmaya çalıştığım anları düşündüm. Unutmak bir çözüm
mü, yoksa kendimize yalan söylemek mi? Bir anıyı bastırmak, onun var olmadığını
göstermez, aksine onun zihnimizde daha da köklenmesine neden olabilir. İşte Unutmanın
İcadı tam olarak bunu anlatıyor: Unutmak, hatırlamaktan daha büyük bir çaba
gerektirir.
Toplumsal
hafıza ve bireysel hafıza arasındaki ince çizgiye de değiniyor kitap. Unutmanın
bize öğretilen bir şey olduğunu düşündürdü bana. Bazı olayları hatırlamamamız
için birileri unutmamızı ister. Bazen sistem, bazen toplum, bazen de biz
kendimiz... Ama hatırlamak bir dirençtir. Unutmanın kolayca elde edilebilecek
bir icat olmadığını görmek, kitabın en güçlü taraflarından biri.
Belki de
mesele hatırlamak ya da unutmak değil, bu ikisinin dengesini bulabilmek. İnsan
ne kadar hatırlarsa o kadar mahkûm, ne kadar unutursa o kadar özgürdür. Ama tam
anlamıyla unutabilir mi? İşte asıl soru bu. Oğuz’un satırları arasında
dolaşırken, geçmişiyle hesaplaşamayan her insanın bir gün en beklemediği anda
hafızasının ona ihanet edeceğini düşündüm. Çünkü hafıza, sadece
hatırladıklarımızdan ibaret değil. Aynı zamanda bilinçaltımızın bir köşesinde
saklanan, unuttuğumuzu sandığımız ama bizi şekillendiren şeylerden oluşuyor.
Ve belki de
gerçek özgürlük, unutmaya çalışmadan hatırlamanın yükünü taşımayı öğrenmekte
saklıdır. Unutmanın İcadı bana bunu düşündürdü. Ve bence en etkileyici
tarafı da buydu.
Dipnot: Metinlerarası Yayınları, okuru
yüzeysel anlatıların ötesine taşıyan, derinlikli metinlerle buluşturan bir
yayınevi olarak, edebiyat dünyasında önemli bir yer edinmiş durumda. Unutmanın
İcadı gibi sorgulatan, düşündüren ve edebi değer taşıyan eserleri bizlerle
buluşturmaları, onların edebiyatı sadece bir tüketim aracı olarak görmediğini,
aksine bir düşünce ve keşif alanı olarak sunduğunu gösteriyor. Böylesine özgün
eserleri yayımlayan bir yayınevinin varlığı, edebiyat adına umut verici.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder