Farabi, El-Medinetü'l-Fazıla adlı eserinde aklî hazzın üstünlüğünü şu sözlerle ifade eder: “En yüksek mutluluk, nefsin akılla birleşmesidir. Akıl, insana duyuların ötesindeki hakikati gösterir ve ona en büyük huzuru sunar.” Farabi’nin bu sözü, aklî hazların geçici hislerin ötesinde, insanın varoluşunu anlamlandıran bir boyuta ulaştığını gösterir. Oysa cismanî hazlar, bir gölge gibi gelip geçer; tatmin edildiğinde kaybolur, yerine yenisini aratır.
İbn Sina ise İşarat ve'l-Tenbihat eserinde şöyle der: “Ruh, cismanî hazlara esir düştüğünde alçalır, aklî hazlarla beslendiğinde ise yücelir. Zira insanın en yüksek gayesi, hakikati idrak etmektir.” Gerçekten de, bedenin istekleri doyuruldukça yeni istekler doğurur, insana hiçbir zaman tam anlamıyla doygunluk vermez. Oysa bilmek, anlamak ve kavramak insana doyum sağlar. İnsan bir hakikati keşfettiğinde, o hakikat onda yankılanır, derinleşir ve zamanla zihninin bir parçası hâline gelir.
Gazali ise İhya-u Ulumiddin'de cismanî zevkleri "fani", aklî hazları ise "baki" olarak nitelendirir: “Cismanî hazlar, insanı oyalar, oysa aklî hazlar insanı kemale ulaştırır. Kim aklını kullanmazsa, yeryüzünde otlayan hayvanlardan farkı kalmaz.” Gazali’nin bu sözleri, insanın nefsini hangi yöne çevireceğine dair açık bir uyarıdır. Beden, en fazla birkaç on yıl sürecek bir haz için çırpınırken, akıl sonsuz bir anlam arayışı içindedir.
Benim için mesele yalnızca bu filozofların sözleriyle yetinmek değil, onların gösterdiği yolu bir yaşam düsturu hâline getirmektir. Cismani zevkler, bir anlık mutluluk sağlar; oysa aklî hazlar, insanı gerçek bir tatmine götürür. Bir kitap okuduğumda, yeni bir fikir keşfettiğimde veya bir düşünce üzerinde derinlemesine düşündüğümde, içimde tarif edilemez bir huzur hissederim. O an, cismanî hazların sağlayamayacağı bir doyuma ulaşırım. Çünkü bu doyum, kalıcıdır; bir bilginin insanda yarattığı tatmin, zamanla eskimez, tam tersine, onu daha derin düşüncelere sevk eder.
Cismanî hazlar insanı anlık bir mutluluğa boğarken, aklî hazlar insanın ruhunu yüceltir. İşte bu yüzden, aklî hazları öncelemek insanın kendini bilmesi ve özgürleşmesi için gereklidir. Çünkü gerçek mutluluk, ne bedende ne de geçici arzularda saklıdır; hakiki mutluluk, insanın kendini bilmesinde ve idrak etmesindedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder